top of page

Şifa Bulmak



Bugüne kadar tanıştığım şifacılardan, yoluma ışık tutan rehberlerden ve sufi geleneklerinden öğrendiğim ilahi sevgi hali, psiko-aktif bitki seremonileri, yoga felsefesi, saatler süren meditasyonlar ve şamanik yolculuklar; doğduğum günden beri deneyimlerimin sonucu olarak yarattığım benliğin, zihnime yer edinmiş davranışların ve duygu kalıplarının çözülmesine, çözüldükçe de bilincimin saflaşmasına vesile oldu. Aldığımız ve verdiğimiz şifanın şifanın aslında içimizdeki ilahi sevgiden geldiğini deneyimliyorum.

Yaşadığım her şeyin bir sonucu olarak, bugün Yoga Eğitmeni, Şamanik Uygulayıcı ve Reiki uygulayıcısı olarak hayat misyonumu gerçekleştiriyor, evrensel bilincin yükselmesine kalpten rehberlik ediyorum.

Kendi yolumda, varoluş amacımı keşfetmek üzere yaşadığım iyi-kötü, güzel-acı dediğim her deneyimin aslında kalbimi sınırsız potansiyeline, merhamete ve şefkate açmak için yaşamam gereken deneyimler olduğunu artık biliyorum. Şifanın benim tekamül yolculuğumdaki yerini bu deneyimlerimden yola çıkarak aktaracağım bu nedenle size...

Kalpten yaşadığımız ve ruhumuzla bağ kurduğumuz her an evrenin bilinciyle uyumlanırız. Evren yaşayan bir makrokozmosdur ve 3 boyutlu algımızın ötesinde aslında rengarenk ipçiklerden oluşan bir enerji alemidir. Enerji, sonsuzluk kadar bir zaman içerisinde madde formunu almıştır. Varoluşun ilk asli maddesi, hidrojen atomudur. Madde ve enerji bir araya geldiğinde ise, enerjinin algılama biçimleri olarak frekanslar, sesler, ateş-toprak-su-hava elementleri ortaya çıkmıştır. Enerji ve elementlerin farklı dizilim ve kombinasyonlarıyla, yaratılış soyuttan somuta doğru evrim geçirerek, bugün algıladığımız tüm formları oluşturmuştur.

Dağlar, gezegenler, insanlar, hayvanlar, güneş, ay.. Bugün algıladığımız tüm form ve biçimler, ilk maddeler olan elementlerin farklı kombinasyonlarının birleşmesiyle oluşan objelerdir ve işlevsellikleri de yine elementlerin ve kozmik bilincin anın içindeki ihtiyacından dolayı doğmuştur. Dolayısıyla algıladığımız her şey ve hissettiğimiz her duygu, aslında bir frekans ve kod dizilimidir.

Bu bilgiler ışığında, yaratılışın sebebi olan yüksek bilinç, (öğretilerde Allah, Brahman olarak adlandırılır.) aynı zamanda yaratılanın da parçasıdır. Sonuçta yaratan, yarattığından ayrı düşünülemez. Kur-an, Yoga Sutralar, Şamanizm ve daha bir çok öğretinin kaynağında, her şeyin O’ndan (kozmik bilinç) var edildiği ve her şeyin özünde bir ve aynı olduğu bilgisi yatar.

Kozmik bilincin madde alanında kendini var etmesi ve bilmesi için ise, kendi bilincinden yarattığı şuurlu bir enerji formu, yani ruh doğar. Bir enerji formunun başka bir enerji formuyla, bir varlığın kendi ruhuyla ve bir ruhun başka bir ruhla etkileşime geçmesi ve enerjisini o yöne aktarması, evrendeki en güçlü enerji formu olan sevgi formuyla mümkündür. Bu sevgi bilinci, insani duyguların ötesinde, koşulsuz ve beklentisiz bir alanda, saf bilinçten gelen yüce bir enerjidir. Tasavvuf ve islam felsefesinin temelinde yatan Vahdet ve Tevhid bilincinden kasıt, tam olarak bu anlamdaki birlik ve teklik bilincidir. Hz. Mevlana ve Hz. Muhammed, Hz. İsa, Buddha gibi aydınlanmış kişiler ise, bu bilincin bedenlenmesiyle misyonlarını yerine getirmişlerdir.

Bu dünyada bedenlenmeyi seçen ruhlar olarak, bugün ilahi sevgiden oluşan gerçeğimizi ve varoluş amacımızı unutmaktan dolayı sonu gelmeyen bir arayışa ve boşluk hissine kapıldık. Doğduğumuz andan itibaren önce ailemiz, sonra toplum ve çevremiz tarafından edindiğimiz bilgi ve davranış kalıplarına göre büyüyor ve bu kalıplara bir karakter sergiliyoruz.

İçinde bulunduğumuz Karanlık Çağ döneminde; evrenin yasası olan Düalite ilkesini yoğun bir şekilde yaşıyoruz. İyi olmayı seçmek için, içimizdeki karanlığı yansıtacak ve çözecek “kötü” insanlarla karşılaşıyor ve “karanlık” deneyimlerden geçiyor, koşulsuz sevgiyi idrak etmemiz için, yine içimizdeki korku, öfke ve nefret gibi düşük titreşimli duyguların çıkacağı ve şifa bulacağı deneyimleri çekiyoruz.


Son yıllarda galaksimiz astrolojik olarak evrensel bir bilinç sıçramasından ve yüksek ışık kodlarından geçerken, kendimizi hiç olmadığı kadar sorguluyoruz.

Kimimiz şifasını bulmak, özüne ulaşmak için yoga, meditasyon, regresyon, dizim, terapi, reiki gibi çalışmalara, bitki ve ruhsal seremonilere, kurşun dökmelere yöneliyor; kimimiz de düalite ilkesine göre olumsuz, acı verici olarak nitelendirdiğimiz deneyimleri, hastalık ve duyguları daha fazla yaşıyoruz. Sonuçta yaşadığımız her şey, özümüze hizmet etmek için yaşanıyor ve en önemlisi de kalp bilincimizin uyanışına hizmet ediyor.

İnsanoğlunun tekamül yolculuğu aslında kendi doğasını hatırlama misyonunu taşıyor. Ruhun doğası, saf sevgiden geçiyor. Dışarısı ne kadar karanlık görünürse görünsün, içimizdeki aydınlığı sevgiyle keşfettiğimizde, saf bilinç kalbimizden yayılarak, dünyaya tesir etmeye başlıyor.

Tüm şifa tekniklerinin amacı; içimizdeki özü ortaya çıkarmak, bilincimizi düşük titreşimli formlardan temizleyerek, sevgi ve birlik bilincine ulaştırmaktır. Yoga, bu anlamda önce kişiyi zihninin yarattığı tüm kalıplarından temizleyerek, zihnini kontrol etmeyi ve kişiyi samadhi’ye –aydınlanmaya- doğru götüren metodları aktarır. Öğreti 25.000 yıl öncesine dayanır.

Kişinin aydınlanma süreci; ilk olarak tüm öğretilerde yer alan ahlaki değerleri uygulamaktan geçer. Öldürmemek, çalmamak, zarar vermemek, yalan söylememek gibi erdemleri hayatımıza dahil ederek, zihnimizi saflaştırmaya başlarız. Basit gibi duyulsa da, her gün farkında olmadan söylediğimiz bazı zihinsel yalanlar vardır. Örneğin saat 12:32 iken on iki buçuk demek dahi, zihnimizden gelen bir yalan söyleme kalıbından kaynaklanır.

Meditasyon, nefes ve asana pratikleriyle, bedensel ve zihinsel enerji akışlarımızı dengeler ve bedenimizdeki enerjetik blokaj ve saklı kalan travma kodlarını şifalandırırız. Her şeyin bir olduğu ve yaşanan her şeyin de sadece öze hizmet ettiğini idrak ettiğimiz anlayış ışığında, kendimizle, diğer insanlarla ve dünyayla sevgi dolu bir alandan, daha derin bir bağ kurarak, birlik bilinciyle, hakikatimizden var olmaya başlarız. Adanmışlık ve yoğun pratiklerle; elementlerin sırrına erişir; yaşamın matematiksel işleyişine tanıklık ederiz. Doğa-üstü güçler dediğimiz Siddhi’leri deneyimlemeye başlarız. Bilinç yükseldikçe, astral yolculuklar, zihin okuma, telepati, telekinezi gibi bir çok tekniğin aslında doğamızdan gelen bir güç olduğunu fark ederiz. Bu güçlerle, Maya dediğimiz illüzyon dünyasından uyanır ve bütünsel bir öz-farkındalık kazanırız.

Benzer aydınlanma süreçleri, şamanik kültürde de kendisini gösterir. Hatta Türk toplumu olarak, ilk inanç sistemimizin ve yaşam tarzımızın Şamanizm olduğunu düşünürsek, hepimizin içinde o şaman tohumunun olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şamanizmin, Atlantis kıtasının yok olmasından kurtaran yüksek bilinçli bir kaç insanın, farklı coğrafyalara dağıldığı dönemde yayıldığı bilinmektedir, bilgi binlerce yıl öncesine dayanır.

Şamanizmde de, her şeyi yaratan Gök Tanrı inancı hakimdir ve her şeyin bu nedenle bir ruhu olduğunu bilinir. Bu bilgiyle, şaman doğayı ve varoluşu sonsuz bir sevgiyle kabul ve şükür halindedir. Şaman, bilen kişi demektir, kabilenin şifacısı, büyücüsü ve koruyucusudur. Şaman, yüksek bilinç seviyesine ulaşarak hastalıklara neden olan kara enerjileri şifalandırır, doğanın ve bitkilerin ruhlarıyla bağlantıya geçer, alemlere ve boyutlara yolculuk yapar, oradaki varlıklar ve ruhlarla iletişime geçerek, alt dünya ve üst dünya arasındaki dengeyi korur. Evren sadece bu dünyayla ve 3 boyutla sınırlı değildir. Boyutlar içinde boyutlar, alemler içinde alemlerin yer aldığı holografik bir evrende yaşarız. Bilinçli enerji formları, yani ruhlar ise; bu alemler arasında geçiş yapabilir, farklı formlarla başka boyutlarda, zamanın da ötesine geçerek yolculuk yapabilirler. Dolayısıyla, şamanik, yogik ve yüksek bilinçli şifa araçları daha çok kişinin ruhuyla olan bağlantısını şifalandırmaya yöneliktir.

Tarihe baktığımızda, Lokman Hekim bitkilerin ruhuyla iletişime geçen bir şamandır. Aynı şekilde Anadolu’da yaşamış olan mistik topluluklardan Ocaklılar’ın büyücülük ve ruhlarla olan temasları yine Şamanik gelenekten günümüze gelmiştir ve Anadolu’da ki Kam kültürünün yansımasıdır. Şerbetliler ve Cinliler, daha çok yer altında bulunan ve karanlık olarak adlandırdığımız varlıklarla iletişime geçerek dengeyi sağlayan ve Alt Dünya’ya yolculuk yapan şaman atalarımızdır. Şamanizmden gelen bir çok inanç günümüzde hala devam eder; kurşun dökme, adak adama, çaput bağlama, tütsü yakma, gidenin ardından su dökme, nazar boncuğu ve tahtaya vurma gibi davranışların kaynağı, psişemizdeki şaman arketipinden gelen bilgilerdir. Şifacılığın dünya üzerindeki en güçlü sembolü, kuşkusuz Fatma’nın Eli’dir. insanoğlunun aktardığı ve aldığı tüm şifa frekanslarının Fatma’nın (Fatmik bilinç) frekansından aktığı bilinir.

Eski dönemde bu güç ve yetiler el verme ile nesilden nesle, atadan ataya aktarılırdı. Günümüzde ise, doğal güç olmaktan çok, ezoterik bilgi olarak değerlendirilmekte. Ancak kendimizi hatırladığımızda, gerçek şifanın özümüzde ve kalbimizde olduğunu keşfedeceğiz.

Çünkü hangi şifa tekniği olursa olsun, sonuçta aktarılan şifa da bir frekans ve enerji kanalı. Bilincimiz ne kadar saf ve temiz olursa, kalbimiz ne kadar açık olursa, evrensel bir alıcı olarak şifanın yüksek titreşimli frekanslarına o kadar açık hale geliriz. Biz şifalandıkça da, kalbimiz genişler.

Biz öz doğamızı keşfettikçe, kendimizi ve yaşamın tüm zenginliklerini olduğu gibi severiz.

Acının da, mutluluğun da tekamülümüzde yaşamamız gereken bir deneyim ve şifa olduğunu bilersek eğer, sonsuzluğa doğru açılır bilincimiz.

Ve varoluşu o kadar bütünüyle severiz ki, sevgi bizden taşar ve taştıkça, yarattığımız “ben” kaybolur, yerine artık “biz” kalır.

Artık bütün ile birlikte titremeye başlarız.

Artık ayrı bir nota değil, bütün bir senfoninin parçasıyızdır.

Şehvetle değil, şefkatle dokunuruz.

Bedenleri değil, ruhları hissederiz.

Korkmayız göz göze gelmekten ve sarılmaktan.

İşte biz ağaçlara, kuşlara, insanlara koşulsuzca sevgi akıtabildiğimizde,

ve sevginin bedenlenmiş formu olabildiğimizde,

Bir kişiyi diğerinden ayırmaksızın, kendi özüyle kabul edip sevdiğimizde,

İşte o zaman tüm alem şifalanır bizimle birlikte.

bottom of page